top of page

HER BÜYÜK GELİŞME UFAK BİR ADIMLA BAŞLAR

Yazarın fotoğrafı: Rebi AkademiRebi Akademi

Tıp bölümü mezunu bir doktor olmanın yanı sıra Bilimkurgu Kulübü gibi platformlarda editörlük yapan, müzikle ilgilenen, doğa fotoğrafları çeken, profesyonel olarak bilimle ilgilenen ve çok yönlülüğüyle dikkat çeken Pedram Türkoğlu’nu web sitemize konuk ettik. Bilimden ve doğa fotoğrafçılığından konuştuk. Kendi çocukluğunu, çocuklara tavsiyelerini dinledik.


Doğaya, hayvanlara ve çevreye olan ilginiz nasıl başladı?


Kendimi bildim bileli ilgiliydim diyebilirim. Çocukluğumda dinozor figürleri ve hayvan replikaları ile oynamayı tercih ederdim. Üstelik her figür ile değil, gerçekçi olmak zorundaydı. Jurassic Park ile Dinosaur (Disney) filmleri ve National Geographic ile Animal Planet belgeselleri merak ateşimi iyice körükledi. Hatta rahmetli timsah ustası Steve Irwin zamanında bana çok ilham olmuştu.


Biraz daha büyüdüğümde, ilkokul zamanlarında çevremdeki sürüngenleri yakalayıp incelemeye başladım. Belgesellerde gördüğüm sürüngenleri not ettiğim bir defterim vardı, en son 150 küsür türe geldiğimi hatırlıyorum. Ne yazık ki defter, sonrasındaki taşınma süreçlerinde kayıplara karıştı. Üniversitede ise aktif gözlemlerin yanında bu konularla akademik anlamda da ilgilenmeye, makaleler okumaya başladım.

Nasıl bir ailede büyüdünüz? Küçükken araştırma yapmayı, okumayı sever miydiniz?

Evet, özellikle dinozorlar ve sürüngenler hakkında okumaya bayılırdım. Olabildiğince dinozorlarla ilgili kitapları toplayıp, filmleri izlerdim. İnternetin yaygın olmadığı -1995 doğumluyum-, bilgiye ulaşımın bu kadar kolay olmadığı 2000’lerin başlarında kitap, belgesel ve filmler ile yetinirdim. Üstelik bilginin doğruluğunu teyit edecek olanaklara ulaşmak da pek kolay değildi.

Ailem sağ olsun, özellikle annem bana hep destek olurdu. Anneme ağaç kurbağası veya keler getirip gösterdiğim zaman annem yüzünde zorlama bir ifadeyle, hevesimi kırmamak için “Ay ne kadar güzelmiş!” diyebilirdi. Aile desteği bir çocuğun ilgi alanına bağlanması için çok ama çok önemli bir değişkendir. Her ebeveyn, çocuğunun ilgi alanına kesinlikle destek olmalı!


Büyüyünce Pedram Türkoğlu olmak isteyen çocuklara tavsiyeleriniz nelerdir?


İnce iltifatınız adına teşekkür ederim. Lâkin değinmek istediğim nâçizâne bir kısım var, o da ilham almak ile olmaya çalışmak arasında çizgiyi kaçırmamamız gerektiğidir. Başta Charles Darwin ve Thomas Huxley olmak üzere Carl Sagan, Neil Shubin ve Frederich Nietzsche gibi önemli insanlardan ilham aldım. Araştırıp, okumak istediğim alanda kendimi bulmamı sağladılar.

Çocuklara şunu tavsiye etmek isterim: Kendinizi bulun! Bu ne demek? Şöyle ki gerçekten ilgili olduğunuz alanı keşfedin! “Heh bu benim alanım,” diyebileceğiniz spesifik bir sanat, spor veya bilim dalı olsun. Spesifik diyorum çünkü bilim veya sanat, Rönesans öncesi zamandaki gibi bireysel değil, kolektif bir çalışmaya evrilmiştir. Bilgi birikimi o kadar fazladır ki, bir insanın bir alanda tamamen uzmanlaşması inanılmaz uzun bir süreçtir. Hatta “Tamamen uzmanlaşmak mümkün müdür?” diye bile sorulabilir. Birkaç yüz yıl önce bir insan hem matematikçi hem astronom hem de biyolog olabilirken, günümüzde var olan bilgi birikiminden ötürü bu mümkün değildir. Yapılan önemli çalışmalar, büyük mühendislik atılımları, biyoteknoloji çalışmaları hep kolektif çalışmaların ürünüdür. Bu pastayı yapmakta sizin de emeğiniz olabilir!

Bilimden örnek vermem gerekirse, biyoloji içerisinde zooloji (hayvan bilimi) altında entomoloji (böcek bilimi) ile ilgilenmek istiyorum ya da fizik içerisinde kuantum fiziği dahilinde kuantum dolanıklılığını araştırmak istiyorum ya da tarih içerisinde cumhuriyet öncesi tarih altında monarşileri ve derebeylikleri okumak istiyorum, diyebilirsiniz! Bunu -kendinizi- bulmak kolay değildir, ancak vazgeçmemelisiniz. Anonim bir aforizma çok güzel özetlemiş, “Aslında herkes dâhidir ama siz kalkıp bir balığı ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız, tüm hayatını aptal olduğuna inanarak geçirir.”



Yaban hayatı fotoğrafçısı olmak için hangi yollardan geçmeliyiz? Biliyoruz bunun cevabı çok uzundur ama yeni başlayanlar için birkaç maddeyle dahi olsa bahseder misiniz?


Aslında fotoğraf ve video kaydı alabilen herhangi bir elektronik cihaz ile yaban hayatı fotoğrafçısı olabilirsiniz fakat profesyonel düzeyde gelişmek için ne yazık ki maddiyata bağımlıyız. Kur fiyatları nedeniyle ekipman toplamak bir hayli bütçe istiyor. Ancak elinizde cep telefonunuz varsa gezdiğiniz yerlerdeki yaban hayatına dikkat etmek yeterli. Her büyük gelişme ufak bir adımla başlar.

Telefon ile eklembacaklılar ve bitkiler kolaylıkla incelenebilir. Hatta sürüngenler ve amfibiyenler bile fotoğraflanabilir. Fakat kuşlar ve memelilerden profesyonel anlamda fotoğraflar elde etmeniz için DSLR makineler ve telefoto lensler gerekebilir. Yine de belli olmaz, camınıza konan bir kerkenezi fotoğraflamayı kaçırmak istemezsiniz!

Öncelikle cep telefonu ile fotoğrafladığınızı varsayalım. Cep telefonunuza iNaturalist isimli uygulamayı indirip, dışarı çıkıp etrafınızdaki yaban hayvanlarını tanımaya çalışın. Fotoğrafladığınız canlıları uygulamaya yükleyip teyit edecek uzmanlar ile birlikte hangi tür olduğunu öğrenin. Daha sonra Wikipedia ve Britannica gibi ansiklopedilerde o türün nerelerde yaşadığını ve hangi familyaya ait olduğunu okumaya çalışın. Evrim Ağacı üzerinden Yaşam Ağacı projemizde türün kaydı varsa oradan da yararlanabilirsiniz.

Çevrenizi ve hayvanları tanımaya başladıktan sonra işleri profesyonel düzeye yükseltmek isterseniz ikinci el bir DSLR fotoğraf makinesi ile bir teleobjektif alarak devam edebilirsiniz. Bütçenize göre aldığınız bir gövdenin yanında 100-400 veya 150-600 mm objektif önerebilirim. Unutmayın, her zaman daha iyi bir ekipman vardır. Bu yüzden sahip olduğunuz ekipmanı kavramaya ve en iyi sonuçlar almaya gayret göstermelisiniz. Bu cep telefonu da olabilir, ucuz bir DSLR makine de… Malum günümüzdeki telefonların objektifleri birçok eski makineden kalitelidir.


Çok yönlü bir kişilik olduğunuzu görüyoruz. Hem Evrim Ağacı ve Bilimkurgu Kulübü platformlarında editörsünüz hem müzikle ilgileniyorsunuz hem de profesyonel olarak bilimle uğraşıyorsunuz. Nasıl zaman buluyorsunuz? Zamanı daha iyi kullanmak için tüyolarınız var mı?


“Boş vakit” diye bir şeyin olmadığını düşünüyorum. Dinlenmek istediğimde izlemem gereken içerikleri izliyor, düzenlemem gereken yazıları düzenliyor, okumam gereken makaleleri okuyorum. Herkesin farklı bir dinlenme ve vakit değerlendirme yöntemi vardır. Ben sevdiğim işi yaparken dinleniyorum diyebilirim. Bu yüzden “sıkılmak” duygusuna inanmıyorum. Bir insan nasıl sıkılabilir ki? Sahip olduğum tüm zamanları değerlendirmek isterim. Sadece kitap okumak veya araştırmak için değil, dizi izlemek ve oyun oynamak da dahil!

Fakat tıp gibi ders yükü aşırı ağır olan bölümler bazı şeylerden feragat etmeyi gerektiriyor. Mezun olmadan önceki iki sene yazmak istediğim kitabı bitirmeye çalıştığım için TUS sınavında ihtiyacım olan puanı getiremedim. Fakat hayatta hiçbir zaman hiçbir şey için geç değildir diye düşünenlerdenim. Sınavlarıma yoğunlaşmam gerektiğinde diğer işleri geri planda tutabiliyorum.


İnsanlar çocukluklarında genellikle meraklı oluyorlar. İlerleyen yaşlarda da bu merakı kaybetmeyip sürdürebilmeleri için çocuklara ve ebeveynlerine neler önerirsiniz?


Aile desteği! Çocuklar fizyolojisi gereği meraklıdır tıpkı bir bilim insanı gibi. Fakat o merakın canlı tutulabilmesi için ebeveynlerin desteği 2. soruda söylediğim gibi çok önemlidir. Türkiye gibi ülkelerde maddi kaygılardan ötürü aileler çocuklarını ilgilerinin dışına itebiliyor doğal olarak. Fakat bırakalım çocuklarımız karar versin. İdealleri ile geleceğimizi tasarlayacak olanlar onlar çünkü. Nice beyinler yetiştirdi bu topraklar, neden tekrarlamasın ki?



Doğa gözlemleriniz sırasında yaşadığınız en etkileyici olay ne idi? Bizimle paylaşabilir misiniz?


Hangisini seçsem bilmiyorum. Tabiat içerisinde olan bütün olaylar benim için “en etkileyici” seviyesinde. Belki Eskişehir’in Mihalıççık ilçesindeki TRAMEM (Türkiye Memeliler Topluluğu) kamp anımıza değinebilirim.

Sevgili hocam Prof. Dr. Tuğrul Atasoy ile birlikte sabah saat 04.00’te çadırda uyanıyoruz. Ekiple birlikte dünden hedeflediğimiz tepeye gidip kamuflajda yatarak güneşin doğmasını bekliyoruz. Gözlem alanımız geniş bir vadi, hedeflerimiz arasında kızıl geyik ve vaşak var. Sabah 04.00’ten itibaren yaklaşık 5 saat boyunca dondurucu soğukta yatmaya devam etmekteyiz. Ekip içerisinde battaniyeyle uyuyanlar mı dersiniz, sessizce bir şeyler atıştırmaya çalışanlar mı dersiniz, pür dikkat vadiyi tarayanlar mı dersiniz, ötücü kuşların seslerinden türlerini tanımlamaya çalışanlar mı dersiniz… Her çeşit davranış var. Ama ne kadar beklesek de ne gelen var ne giden. Doğa gözlemi her zaman beklediğimiz gibi geçmeyebilir.

Yaklaşık 5 saatin ardından umudumuzu kaybedip araçlara dönüyoruz. Hocamla birlikte pickup bir aracın kasasında oturup konvoy halinde ilerliyoruz. Tepeden aşağı indikten sonra bir anda sert bir frenle herkes duruyor! Ben korku içinde bir kaza yaşandığını düşünürken bir de ne göreyim, 10-15 bireylik bir kızıl geyik sürüsü koşarak karşımızdan geçiyor! Toynaklarının verdiği o sesi hâlâ kulaklarımda duyabiliyorum. Tabii refleks olarak kamerama sarılıp grubun yetişkin erkeğinden, arkada koşan anne ile yavrudan muhteşem kareler almayı başarıyorum! Daha sonra Hitit Üniversitesi’nde kızıl geyiklerin dağılımını araştıran bir çalışmada bu kayıtlardan yararlanıldı.


Doğa fotoğrafçısı olmak ya da doğayı gözlemlemek için özel bir alanda bulunmak gerekli midir? Doğaya karşı merakı olan ancak büyükşehirlerde yaşayan insanlara tavsiyeleriniz nelerdir?


Hep söylerim doğa, her yerdir! Şehirlerimiz de doğanın bir parçasıdır. Her ne kadar insan türü olarak kendimizi izole etmeye çalışsak da doğadan kopamayız. Bu yüzden tavsiyem şu, çıkın dışarı ve çevrenizi inceleyin! Cep telefonunuz varsa da fotoğrafını çekin ve iNaturalist’e yükleyin! Yol kenarındaki bir bahçenin çiçeklerine dikkat edin, polinatör böcekleri gözlemleyeceksinizdir. Taşlı duvarların ve terk edilmiş tarihi yapıların yanından geçerken dikkatli bakın, duvar kertenkelelerini gözlemleyeceksiniz. Kafanızı kaldırıp gökyüzüne bakın, göç mevsimi leylekleri ve yırtıcı kuşları gözlemleyeceksinizdir.

İşte bakan ile gören arasındaki fark buradadır. Yaban hayatını her yerde gözlemleyebilirsiniz. Önemli olan Afrika’da ender bulunan bir türü araştırmak değil, kulağımızın dibindeki yaban hayvanlarını bilmemiz ve onları korumamızdır. Hatta bu da yetmez, şehir ekosistemine uyum sağlamış veya uyum sağlamaya çalışan popülasyonları da bilmek çok önemlidir. Örneğin her gün gördüğünüz ama önemsemediğiniz kargaları ve zekalarını araştırabilirsiniz. Karga, Corvidae (Kargagiller) familyasındaki türlerin genel ismidir. Örneğin Türkiye’de 9 tür karga ve İstanbul Boğazı’nda 3 tür yunus gözlemlemek mümkündür! Özetle doğa her yerdir. Doğamızı tanıyalım, öğrenelim ve koruyalım. Zira bilmeden koruyamayız.

 

Bu röportajı ekip arkadaşımız Sevde Dilruba Ünyeli hazırlamıştır.


Comentarii


bottom of page