Çocukların ve içindeki çocuğu unutmayanların kalbine dokunan masallar insanlığın ortak mirası, kadim macerası ve aynasıdır. Masallar öyle bir aynadır ki o aynada güzel güzelliğini, korkak korkaklığını, tembel tembelliğini, cesur cesaretini görür. Kötülerle beraber kötü yanlarımızla, iyilerle beraber iyi taraflarımızla tanışırız. Masaldaki kötü büyücü de bizizdir aslında, iyilik perisi de. Hangisi olmayı seçersek sonumuzun ne olacağını masal dinlerken fark ederiz. Seçimlerimizden sorumlu olduğumuzu en iyi masallardan öğreniriz.
Masallar her birimiz için bir fırsattır. İnsan masalın o büyülü dünyasında gezinirken yaşamadığı birçok şeyi deneyimlemiş gibi olur. Kahramanlarla beraber zora düşer, çıkış yolunu heyecanla bekler, çözüm arar, en sonunda da mutlu oluruz çünkü kazanılan zafer sadece masal kahramanının değil tüm insanlığın zaferidir. İnsan, içinde bir yerde iyiliğin ve iyilerin kazanmasını arzular. Bilirsiniz, masallar hep mutlu sonla biter çünkü içimizde ne kadar kötülük olsa da insanın esas özü muhabbetle yaratılmıştır. İyilerin, çalışkanların, doğruların kazandığı her masal bizi bir adım hakikate yaklaştırır.
Sembollerle örülü masal dünyasında geçen birçok olay hayatın gerçeklerinden uzaktır. Kuyudan dev, meyveden kız çıkar; yedi başlı ejderhalarla savaşılır, halının üstünde uçulur; prensesler kuşa, kurbağalar prense dönüşür. Ancak bunların hiçbiri durduk yere olmaz. Hepsinde de bir neden sonuç ilişkisi vardır. Keloğlan leblebisini kuyuya düşürür. Bir leblebi için bir dünya ah vah eder. Bu sırada kuyudan bir ses gelir. Karşısında dev belirir. Dev ona leblebiden çok daha kıymetli bir sofra verir. Öyle bir sofradır ki bu “Açıl sofram açıl,” dendiğinde türlü yiyeceklerle donanır. Keloğlan bütün komşuları bu sofradan nasiplensinler diye evine davet eder. Gel gör ki içlerinden biri bu büyülü sofraya sahip olmak ister ve onu gizlice çalar. Masal epey uzun ancak Keloğlan’ın her başına gelenin bir nedeni ve sonucu vardır. Öyle ya, kuyudan çıkan dev olmasaydı Keloğlan herkese güvenmemesi gerektiğini nasıl öğrenecekti? Yine başka bir masalda ülkenin başı yedi başlı ejderha ile beladadır. Onunla kim savaştıysa geriye dönemez. En sonunda şehzade yola çıkar. Zekasını ortaya koyarak onu bir şekilde alt etmeyi başarır. Eğer bu yedi başlı ejderha olmasaydı şehzade içindeki cesareti nereden bilecekti? Bizler de başımıza gelen olumsuz olaylardan Keloğlan gibi bir ders çıkarabilir, şehzade gibi kendimize ait bir özelliği keşfedebiliriz. Olaylar her ne kadar olağanüstü olsa da masallarda verilen her mesaj gerçek dünyada yaşayan bizler içindir. Hakikatleri doğrudan söylemek insanı ürküttüğünden masallar yoluyla onları örtüp süslemeyi seçeriz. Olağanüstü hikayelerden kendi gerçeklerimize masallar sayesinde varabiliriz. Bu da masalı sadece çocukları oyalamak için uydurulan anlatılar olmaktan öteye taşır.
Hayallerimiz ve rüyalarımız bize verilen ikinci bir yaşam gibidir. Ne zaman ki onlardan ayrı kalırız yaşam tatsız tuzsuz olmaya başlar. Hayallerimizin ve rüyalarımızın açığa çıktığı yer ise masallardır. Onları önemsemek hem kendimiz için hem gelecek nesiller için büyük önem arz eder. Bizden sonraki nesillerin bizim korkularımızı, hayallerimizi, galibiyetlerimizi bilmeye hakkı vardır. Bilsinler ki aynı yerlerden yara almasınlar ya da yaralarını daha çabuk sarsınlar. Bu
yüzden dinleyelim masalları, anlatalım masalları, koruyalım masalları derim. Siz ne dersiniz?
Metin Editörü: Sevde Dilruba Ünyeli
Comments